Friday, September 26, 2008

Edelim...


geçirdiği MI (Kalp Krizi) öncesi, şeker hastası olan anneme, ilacını alması gerektiğini anlatmaya çalışırdım hep..

“anne ilacını aldın mı?”
“evet oğlum aldım.. almaz mıyım.. aşkolsun” der, ama ilacını almazdı..

bir arkadaşından duyduğu “ilaçlar karaciğeri öldürüyormuş” lafı kabusum olmuştu.. annesine ilacını içiremeyen bir doktor oldum yıllarca.. şekerin ne bela olduğunu anlatmak faydasızdı..

ya MI sonrası..

hiç zorlanmıyorum..

nedeni, geçenlerde annemle aramızda geçen şu diyalogda gizli..

“oğlum, ben ölebilirdim di mi ?”
“evet anne, ucuz atlattın !”

farkındaysanız , Şeker Hastalığı’na "Diabetes Mellitus" demiyorum.. hani, “Ramazan Bayramı’na niye Şeker Bayramı diyorlar ?”, diye kürsüden halkı eleştirenlere inat..

neymiş, bazı değerlerimiz erozyona uğruyormuş (!)

kendilerine gelin ve damat olarak işadamlarının çocuklarını seçen.. daha 17 yaşındaki kız çocuğunu, sırf işadamının kızı diye kendine gelin olarak alan.. damadının CEO olduğu holdinge devletin bankasından para hortumlayanların, değerlerin erozyonu'ndan bahsetmesi beni ancak gıdıklar.. gülerim Türkiye’nin ağlanacak haline..

gelin, halkımız Ramazan Bayramı’nın içine etmişken, biz de tıbbın içine edelim..

Diabetes Mellitus değil canım..

ŞEKER HASTALIĞI !!!

Saturday, September 20, 2008

Kaz Dağları

hep gitmek istemişimdir..

adı gibi güzel Kaz Dağları'na..


Sutüven Şelalesi..

Akçay yakınlarında..

"buralarda bir şelale olmalı" diyerek yola çıktık :)
meğer, kıyıya çok da uzak değilmiş.. sahilden 15-20 km kadar içerde.. köylerin içinden geçiyorsunuz..

lakin, sadece sizin olduğunuz, yaban orman alanı içinde keşfedilmeyi bekleyen gizemli bir şelale beklerken, ana-baba-günü dedirten bir insan-jungle'ı içinde buluyorsunuz kendinizi.. kayınvalidesini, gelinini, çocuğunu ve başka bilmem-kimi alıp gelmiş ahali.. milli park içinde mangal yaparken(!) ayaklarını soğuk suda gezdirmenin cazibesine karşı koyamayan biz Türkler var her yanda..

fotoğrafa dikkatli bakarsanız, şelaleye yukardan bakan insanları da görebilirsiniz :)


işte, görmek istediğim Kaz Dağları..

tabii, bu fotoğrafı çekerken, birkaç kişinin kadrajımdan çıkmasını beklemedim değil :)


bikinili hatunlar şelalenin buz gibi sularına kendilerini bırakırken, ben boş duramazdım herhalde :)

insan sudayken, elektriğin e'si kalmıyor, nötrleşiyorsunuz.. ruhunuz dinleniyor.. suda olanlar sadece ayaklarınız bile olsa..


Yeşilyurt Köyü..

Küçükkuyu'ya yakın..

Kaz Dağları'na saklanmış farklı bir köy..

butik otelleri, sanat atölyeleri, kafeleri, canlı müzik dinletileri ile sizi karşılıyor..


sanat atölyelerinden biri..

"dağın tepesinde sanat".. kulağa hoş geliyor di mi..


Yeşilyurt sokakları..

ne güzel, buraya "köy" diyebilmek.. keşke Türkiye'nin her köyü böyle olsa..


hediyelik eşya satan dükkanlar..


köyün orta yerinde bir çay bahçesi var..

biraz soluklanalım..


Manlama..

yöresel bir yemek.. kıymalı gözleme, biraz yoğurt ve biraz da baharat.. harikaydı..

Sevgili Zen'e rakip bir blogger mı çıktı yoksa :)

yok, o kadar da değil.. ben haddimi bilirim.. yemek tarifini ustalara bırakalım..


burası zeytin diyarı.. söylemeye gerek var mı..


köyün çarşısı..


ne güzel di mi..

kaliteli mekanlar..


bu mekanın sahipleriyle tanışma şansımız oldu..

emekli bankacılar.. karı-koca, İstanbul'dan adeta kaçmışlar.. ve bu konağı işletiyorlar..


Kaz Dağları'nın altını oymaya çalışan dallamalara bu afiş..

neymiş, Kaz Dağları'nda 500 milyon dolarlık altın varmış.. o parayla Las Vegas'ta otel yapamazsın..

Las Vegas mı, Kaz Dağları mı?

tabii ki, Kaz Dağları.. rüzgarında, yeşilinde mitoloji var, tarih var..

baba parası yiyen snob'ların kolunu çektiği kumar makineleri kimin umrunda..


Adatepe Köyü'ndeyiz..

burada olma nedenimiz farklı..


Zeus Altarı'na gidiyoruz..

Zeus'un baktığı yerden Edremit Körfezi'ne bakmak için..


Zeus Altarı'ndan körfeze bakıyoruz.. Kaz Dağları'nın havasını soluyarak gün batımını seyrediyoruz..




Güzelim Çanakkale'yi ve biraz da Balıkesir'i anlattım size..

5 posta sığdırmaya çalıştım, yaklaşık 100 fotoğrafla.. dolu, çok dolu bir tatil sonrası..

en güzeli, siz gidin Çanakkale'ye.. ordan Balıkesir'e..

Friday, September 12, 2008

Balık Keyfi


Babakale'ye gidiyoruz..

yolda giderken, rüzgarla çalışan bu su pompası dikkatimizi çekti.. takır takır çalışan bu alet rüzgar hızlandıkça hızlanıyor, yavaşladıkça yavaşlıyordu..

Çanakkale insanı, zaten fazlasıyla varolan rüzgardan nasıl faydalanacağını biliyor..


keçilerle inatlaşmayın :)

yol onların..


Babakale yolu..

trafik yok.. korna yok.. sizi sollamak için selektör yakan zibidiler yok..

denize bakan yamaçlarda gidiyorsunuz.. sizi fotoğraf çekmeye davet eden güzellikte..


Babakale..

sözümü tutarım :)

balık yemek mi istiyorsunuz ?

adresiniz Babakale olmalı.. küçük bir balıkçı kasabası.. Türkiye'nin en batı ucu..

limanda balıkçılardan başkasını göremezsiniz.. ne tur tekneleri ne de lüks yatlar..


Uran Motel'in restoranındayız..

motelin sahibi Mustafa Bey ve aşçımız Ahmet Bey bizi çok iyi karşıladı..

Uran restoranın müdavimi olan doktor arkadaşımızın ismini verince de muhabbetimiz katmerlendi haliyle :)


aşçımız Ahmet Bey, balıkları gösterirken, "barbun yeni geldi, ondan yapıyım" dedi.

"tamam" dedik, aşçı ne derse o :).. ve mezelerimizi seçtik..

deniz börülcesi, deniz fasulyesi.. bunları bilirsiniz.. ya Kayakoruğu :)

meraklısını Babakale'ye bekliyoruz..


evet, artık sertifikalı bir yiyiciyim :)


balık yemeğe devam :)

Çanakkale'den Balıkesir'e geçiyoruz..

Ayvalık'tayız.. önce biraz turlayalım..


Kumru Evi'ndeyiz.. Aquadis..

karşımızda Cunda Adası..

Ayvalık Tostu istiyoruz.. ama, "orjinali olsun" diyoruz.. hani, herkesin kafasına göre içini doldurduğu ve ne olduğu belli olmayan tostlardan değil..

garson beyin yüzünde tatlı bir gülümseme beliriyor.. anlatmaya başlıyor, asıl Ayvalık Tostu'nu..

"tulum peyniri, sucuk, domates ve turşu olur" diyor, başka birşey olmaz.. "ancak tulum peyniri pahalı olduğu için kaşar peyniri tercih ediliyor" diyor..

biz de, "o zaman aslına yakın birşey olsun" diyoruz.. ve geliyor tabii..


Cunda Adası'ndayız..

adayı dolaşırken ilginç bir yapı dikkatimizi çekiyor.. tepedeki yel değirmeni..

gitmeye karar veriyoruz..


Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı..

aslında burası bir Şapel.. Koç Vakfı tarafından restore edilmiş..


çok güzel bir mekan.. "iyi ki, gelmişiz" diyoruz..

kitaplığın yanında teras var ve terastaki kafede, Cunda'yı seyrederek, benim gibi cappuccinonuzu içebilirsiniz..


Şapel'in iç kısmı..


liman'a doğru inelim.. balık lokantaları bizi bekliyor..


mezeler :)


siz hiç bu kadar çeşitli mezeyi bir arada gördünüz mü ?

Cunda Adası, gerçek bir meze cenneti..

hatta balık yemeden, sadece mezeleri bile tadabilirsiniz..

biz öyle yapmadık tabii :)


spesiyal mezeler..

bendeniz, sağ tarafta görmekte olduğunuz kalamar şişi tercih ettim..

dikkat ederseniz, kalamarlarımız kesilmiş değil, bir bütün olarak arz-ı endam etmektedir :)

Izgara Levrek ve Kalamar Şiş'im harikaydı..

size, günbatımında Cunda Adası'nı da göstermek isterdim.. lakin, fotoğraf makinemin azizliğine uğradım ve şarjımın olur olmaz zamanlarda bitmesine tekrar tanık oldum.. affola...!



balık keyfi mi ?

Babakale ve Cunda Adası..

Thursday, September 04, 2008

Troia - Apollon - Athena

İpekyolu değil..

benim yolum :)


isterseniz, Troia'dan başlayalım ve güneye doğru inelim..


Troia'ya ulaşım oldukça kolay.. Çanakkale şehir merkezine çok da uzak değil..

antik kente girerken doğal olarak ücret alıyorlar.. 15 ytl.. ilginç olan, Müze Kartı'nın ise sadece 20 ytl olması.. yani tek bir kart alarak, her müzeye o kartla ücretsiz girme şansınız var..

sizce hangisini tercih ettik :)

15 ytl'ye sadece Troia mı, yoksa 20 ytl'ye tüm müzeler ve antik kentler mi?


Troia, gerçek bir kent.. sokakları, amfi tiyatrosu, kutsal mekanları ve diğer yapıları ile zamanının büyük yerleşim yeri..

milattan sonra önemini yitiren, ancak MÖ.3000 yıllarına kadar uzanan bir antik kent..


bu kadar güzel olmasa kendini çekermiydi, bilinmez..

ben mesela, onu değil, arkadaki kilden yapıyı çekiyor idim..
neyse, bana da çok inandırıcı gelmedi bu açıklama :)

bizler, yani insanlar oldukça mekanlar ya da kentler güzel..

Gori ve Şinvali'yi bombalayan Ruslar ve Gürcüler aklıma geldi.. Troia kurulalı 5000 yıl olmuş ve gezegenimizde çok da şey değişmemiş aslında..
kentler, insan saldırganlığına karşı koymaya çalışıyor.. Troia, 3000 yıl dayanabilmiş.. bakalım, Gori ve Şinvali ne kadar dayanacak ?


tarihe tanıklık etmek mi, yoksa tarihi belgelemek mi?

tarihe tanıklık etmeyi tercih ederim..


Troia, üst üste kurulan bir kentler kümesi aslında.. farklı tarihlere uzanan kentler ile ilgili açıklayıcı panolar var, meraklısına..


Troia'yı gezdikçe, kentteki yaşamı az çok anlamak mümkün..


Truva Atı..

fabrikadan çıkmış havası var..

Çanakkale Kordon'da, Truva filminde kullanılan Truva Atı'nı görebilirsiniz.. bence çok daha gerçekçi..


Çanakkale, antik kentler açısından çok zengin bir şehir.. öyle ki, bazen siz bilmeseniz de, ya da hiç hesapta yokken karşınıza bir antik kent çıkabilir..

Gülpınar'daki Apollon Tapınağı gibi.. meğer böyle bir tapınak varmış ve Hollywood filmlerine konu olmuş..

Truva filmindeki, Atinalıların ele geçirdiği tapınak, işte bu Apollon Tapınağı..

aslında Anadolu'da birçok Apollon Tapınağı var.. örneğin, Didim'deki..

Gülpınar'daki Apollon Tapınağı'nı farklı kılan ise, duvarlarında Truva Savaşı'nın betimlenmiş olması..


Gülpınar..

Apollon Tapınağı'nın yanında küçük bir müze var..

müze kartımız da var :)

o halde beklemeden müzeyi gezelim..


Koç Başı..

bu arada, müzede fotoğraf çekerken, tabii ki flaş kullanmadım..


Gülpınar Müzesi'nden Apollon Tapınağı'na bakış..


Athena Tapınağı..

Assos'da..

karşıda Midilli Adası..

Assos, antik bir yerleşim aslında.. ancak şimdilerde, tapınağın bulunduğu tepenin hemen eteğindeki küçük limana Assos deniyor ve tapınağın olduğu köy ise Behramkale adıyla biliniyor..


Behramkale'den Assos'a inen yol..


Behramkale'de, kaleden aşağı doğru inerken dikkatimi çekti.. ilginç bir kaya.. başkaları farketti mi bilmiyorum..


Behramkale'de bir kafede oturuyoruz..

bazı masalar taştan..


Osmanlı Macunu..


Assos beni hayal kırıklığına uğrattı.. daha fazlasını bekliyordum..
küçük bir liman ve 100 metre sahil, hepsi bu..



bitmedi..

Güzelim Çanakkale devam edecek..

ilk olarak küçük bir balıkçı kasabasına, sonra da bir adaya gideceğiz..

balık yemeğe.. :)





Not : Benden önce de Truva'yı keşfedenler varmış :).. Bakın derim..!