Tuesday, July 06, 2010

Kuzeye Yolculuk


Oslo'da rock konseri provası..

beleş rock konseri de diyebiliriz :)

müziğe inanılmaz ilgi var.. zaten kuzeyden baba gruplar çıkmıştır..

Oslo'ya gelmeden önce bir sürü önyargım vardı.. kuzey ülkeleri soğuktur, insanları da soğuktur gibi.. yok böyle birşey.. o kadar sıcakkanlılar ki anlatamam..


"hey bebeğim, bi ısırık alabilir miyim?"


"ne işin var Oslo'da?" diyen varsa, cevap..

hem iş hem gezi.. önemli bir kongre için ordaydım.. görevliydim..


geleneksel Avrupa mimarisini Oslo'da da görmek mümkün..


çok turist görmedim..

pahalı bir şehir Oslo, belki ondandır.. bir hamburger, biraz patates ve bir bira yaklaşık 27 euro.. ve ilginçtir, Norveç Kronu kullanmak zorundasınız.. hiçbir yerde euro geçmiyor.. döviz büfesi de pek yok üstelik..


güzel şehir..


hava çok güzeldi.. Ankara'da yağmur varken, Oslo'da millet parklarda güneşleniyordu..

güneşe hasretler, onu anladım.. uzun gecelerden sonra yazın güneş yüzünü gösterdiğinde kendilerini parklara atıyorlar..

gün içinde sıcaklık farkı fazla.. öğlen saatlerinde hava sıcak, geç saatlerde ise soğuk.. yani yanınıza mont alın..


Eminönü'ndeki balık ekmek teknelerini hatırlattı bana.. onun Oslo görmüş hali :)


anıtlar, anıtlar.. bakımlı ve çok güzel..

Ulus'taki Atatürk Heykeli'ni temiz görünsün diye altın sarısına boyayan zihniyet geldi aklıma.. gitmedi, hala belediye başkanı..


her köşede bir grup.. bence en iyisi bu çocuklardı :)


yelkenlileri hep sevmişimdir.. param olsa alacağım ilk şey..

Oslo'da güneş batmıyor.. bu fotoğraf gece 11'de çekilseydi, inanın ışığından hiçbir şey kaybetmezdi :)

beyaz geceler boşuna denmemiş.. 12'ye doğru hava kararmaya başlıyor, ama tamamen kararmıyor.. alacakaranlık her yer.. gökyüzü ise parliament mavisi.. görmelisiniz..

balık lokantaları harika.. Morina Balığı'nı tavsiye ederim.. Halibut da güzel..
Somon Füme ise zaten kahvaltıda çerez yerine yeniyor :)

lokantalarda çok iyi şaraplar servis ediliyor.. yalnız bilmedikleri birşey var.. meze !!!


bu fotoğraf benim için çok şey ifade ediyor.. niye mi?

o parkın arkasında Onkel Donald var da ondan :)

cumartesi gecesi ordaydık.. açık hava partisi vardı.. uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum.. ve bu kadar güzel kadını birarada gördüğümü de hatırlamıyorum.. ilginçtir, benim deri şapka çok ilgilerini çekti.. hatta biri yanıma gelip şapkamı ödünç istedi.. bir baktım benim şapka elden ele dolaşıyor :)
hiç tanımadığınız kızlar yanınıza gelip sizinle dans etmek istiyor.. dedim ya süper bir geceydi..


otelimiz.. şehir merkezine yürüme mesafesindeydi..

Oslo'daki oteller vasatın biraz üstü.. yani bizim otellerle boy ölçüşemezler..






galiba bir parçam Oslo'da kaldı :)
sevgiler..

Thursday, June 10, 2010

Yalnızlık


ah benim sevdalı başım
ah benim dünya telaşım
ah benim sarhoşluğum
ah çılgın yüreğim
sus artık uslandır beni

kaç okyanus geçtim böyle
kaç denizde yitip gittim
kırılmış direkler yırtık yelkenlerle
kaç seferden yorgun döndüm

ah benim yaralı ruhum
ah benim insan kusurum
ah benim isyanlarım, ah yalnızlıklarım
gel artık uslandır beni

ah benim iyimser yanım
ah benim aldanışlarım
ah benim kavgalarım
ah pişmanlıklarım
sus artık uslandır beni






Ajda'yı ne kadar çok sevdiğimi söylemiş miydim?
sesini, tarzını.. herşeyini..

haftaya Norveç'teyim.. fotoğraflarla döneceğim..

bu arada yukarıdaki fotoğraf geçen aya ait..
Van'a giderseniz "ocakbaşı" yapın, bir de kahvaltı, başka da birşey demiyorum :)
Sevgili Yasemin ve Baran'a teşekkürler..

Sunday, May 02, 2010

Çocuk Festivali



Basel'deyiz.. etrafıma bakıyorum ve Alpleri göremiyorum, galiba biraz uzaktayız karlı tepelerden..


otel odasının banyosunu çekmek gibi bir alışkanlığım yoktur, ama benim gibi otel kurdu olmuş biri için bile etkileyici bir banyo.. çok sempatik :)


otelimiz.. sakın aldanmayın, Basel gökdelenler şehri değil.. sanırım şehrin açık ara en yüksek binasıydı..


otelin yüz metre ilersinde Türk Lokantası görürseniz şaşırmayın.. her yerde olduğu gibi burda da varız :)


Rehn Nehri'nin iki yakasına kurulu bir şehir Basel..

küçük ama gösterişli..


Basel'in tarihi meydanına geldiğimizde bizi Türk çocukları karşıladı.. kulaklarda Ege Zeybeği..

niye mi?


Çocuk Festivali..

23-Nisan'ın Avrupa'daki adı.. ne güzel di mi..


biraz ilerde gözleme yapan hanımlar.. Anadolu kasabasından farksız her yer.. İsviçre Frangı'nı bırakıp TL ile alışveriş yapmaya başladık :)

belli ki, Avrupa'daki Türk Toplumu kültürünü yaşamaya ve yaşatmaya kararlı..


Basel'e geldiğimde ilk dikkatimi çeken herkesin bisiklete biniyor olmasıydı.. her yere tramvayla gitmek mümkün.. ne trafik ne de gürültü.. ne araba ne de motosiklet, sadece bisiklet.. Türkiye'ye geldiğimde arabama bakıp "ben çevreci miyim?" diye sordum kendime.. tabii ki hayır.. büyük petrol şirketlerine para kazandıran ve dünyayı kirleten bir insanım..


pardon.. bir araba gördüm sanki :)


güneşli günler çok değilmiş Basel'de.. kendini gösterdi mi güneş, herkes Rehn Nehri kıyısında.. nehir boyunca lokantalar var ve fiyatlar çok uçuk değil, bizdeki fiyatların yaklaşık iki misli diyebilirim; bizde bira 5 ise orda 10.. ee, o kadar olacak..

nisan ayı "asparagus" ayı aslında.. asparagus, benim pırasaya benzettiğim bir tür sebze ve sadece bu ayda yeniyor.. unutmayın, nisanda İsviçre'de olursanız menünün en alıcı yerinde asparagusu görürsünüz.. festivali bile var :)


eski şehir ve maketi..

eski şehirde ilk göze çarpan kiliseler.. ya da katedral demek lazım galiba.. oldukça heybetli yapılar.. aslında Basel müzeler şehri, ama gezmek için çok vaktimiz olmadı malesef.. nehre bakan bir İtalyan Lokantası'nı tercih ettik :)


ne dünü ne de yarını, anı yaşayın..

sevgiler..