Tuesday, February 24, 2009

Arkut Dağı

Gerede’yi bilir misiniz?

Bolu’nun şirin bir ilçesidir..

bir tarafında Kartalkaya, diğer tarafında Arkut Dağı vardır..

Gerede daha çok Arkut Dağı’yla haşır neşir olmuştur.. Kartalkaya’ya ise uzaktan bakar..

"Kartalkaya" adını ilk kez Çiller zamanında duymuştum.. sanırım birçok insan da benim gibi o zaman duydu.. Çiller ve eşinin Kartalkaya’daki dağ evi magazin basınının uğramadan edemediği bir yerdi..

Arkut Dağı ise daha çok Esentepe olarak bilinir.. aynı adı taşıyan üç yıldızlı oteli, yazın kamp yapmaya gelen futbol takımları için idealdir.. orman alanı içinde futbol sahaları vardır..

daha az bilinen ise, Arkut Dağı’nın aynı zamanda bir kayak merkezi olduğudur..

yaklaşık 1 km’lik pistinin eğimi fazla değildir ve benim gibi acemi kayakçılar için favori yerlerden biridir :)

haftasonu ağbimle beraber sevgili kuzenimiz Arzu’yu ziyarete Gerede’ye gittik.. eşi Levent ve küçük Efe de bizimle beraberdi..

Arkut Dağı’nın eteğindeki evlerinde, kar manzarasıyla yapılan harika bir kahvaltı sonrası hep birlikte kayak yapmak için önce otele, ordan da servis aracıyla dağa çıktık..

ve kaymaya başladık..

önde Levent, arkada ben ve ağbim..

tabii Levent Hocamız aldı başını gitti :)

yetişmek ne mümkün :)


fotoğrafta görüldüğü gibi, doğayı tanımak açısından bendeniz ilk olarak çam ağaçlarıyla samimi oldum :)


Levent’le gün içinde sohbet etme şansı çok bulamadım..

zira sohbetlerimiz, Levent bana tur bindirirken yaşanan kısa diyaloglarla sınırlı kaldı :)

“ağbi iyisin di mi?”

“iyiyim iyiyim.. birşeyim yok.. sen devam et Levent”


ve akşama doğru kendime güvenim arttı..


4-5 turdan sonra, benim gibi çömezleri sollar buldum kendimi :)


kayak öğrenmek isteyen Ankara'daki herkese Arkut Dağı’nı şiddetle tavsiye ederim..

sadece birbuçuk saatte Gerede’desiniz.. bir pazar gününüzü ayırın, hepsi o..

“ben senin gibi çömez değilim” diyorsanız, yeni adresiniz çok uzak değil;

Kartalkaya..





* gözlük Levent'in.. biraz toplama oldu bu sefer :)

Wednesday, February 18, 2009

...


aşka blöf yaparken ya tutarsa

sırtıma alacağım tek bir çanta

yalnız bekleyen aşksa uzaklarda

iki adım kadar yakınım ruhuna

yeniden sarılmak istiyorum

sana ve dünyaya...

Monday, February 09, 2009

Martılar ve Master


Beşiktaş’tan Üsküdar’a giderken çektim bu fotoğrafı .. önceki yazımda bahsettiğim İstanbul tatilimin son günü..

kışla dalga geçen, yazdan kalma bir günde, elimde fotoğraf makinem, kuruldum motorun en arkasına, yani kıç tarafına..

motor giderken en arkada ben, benden arkada martılar.. onları izlerken, ne zaman karşıya geçtiğimi anlamadım bile..

farkındayım; hayat hızından hiçbir şey eksiltmeden devam ediyor.. martı hızında geçiyor günler..

Master da bitti.. lakin nasıl bitti, ne zaman bitti, inanın farkında bile değilim..

güzel anılarla ayrılıyorum, okulumdan..

Yasemin her zaman ki gibi geç geldiğinde ve "üff çok yorgunum" dediğinde, "Yasmincim çay ister misin?" dediğimi ve Yasemin'in “hayır istemiyorum” demesine rağmen yine de kantinden çay alıp geldiğimi hatırlıyorum :)

Yeliz yanıma gelip, “merhaba canım, nasılsın?” deyip bana sarıldığında, “daha sıkı sarıl canım, nefesimi kes” dediğimi hatırlıyorum :)

okula her zaman ilk gelen Işıl’ı bir köşede otururken gördüğümde, yanına gittiğimi ve Işıl'ın “doktorcum ben kendimi çok iyi hissediyorum, bırakıcam şu ilacı” dediğini hatırlıyorum :)

Devrim'le okulun bahçesinde yaptığımız geyikleri özlüyorum.. okul çıkışı Devrim’in evine gidip, teras katındaki sohbetlerimizi hatırlıyorum..

Zafer’in ERCP yaparken yaşadıklarını dinlemekten hiç bıkmayan beni hatırlıyorum :)

Pınar’ın “ya adamlar 400 istiyo, şu makaleyi sen çevirir misin?” dediğini hatırlıyorum :)

kısacası, master denince, arkadaşlarımı hatırlıyorum ve hatırlamak istiyorum..

gerisi sadece bir etiket.. belki ileride birisi sorarsa diye..

"Master yaptınız mı?"

"EVET YAPTIM"

Sunday, February 01, 2009

Annanem, Dostlar ve Basketbol

dört günlük İstanbul tatilimin en kısa özeti bu olurdu sanırım :)

tatilimin üçüncü günü, annanemi ziyaret ettim.. hastalığından ötürü birkaç yıldır unutkanlığı vardı ve son zamanlarda kişileri tanımakta zorlandığını duymuştum.. bu yüzden de tedirgindim, "acaba beni tanıyacak mı?" sorusu içten içe kemirdi beni..

odasına girdiğimde, beni görür görmez yüzü güldü.. o gülümsemeyi sanırım hiç unutmıcam.. elini öptüm, sarıldım.. sonra da pencereye doğru yürüdüm usulca.. Ihlamurdere Caddesi’ne bakan gözler aslında geçmişe dalıp kayboldu sanki, bir iki dakikalığına.. gözyaşlarımı gizledim, annanemden ve bakıcı hanımdan..

biraz sohbet ettik annanemle, karınca sessizliğinde.. ve en kısa kelimelerle..

bakıcı hanımla tanıştım.. Türkmen bir bayan.. çok sayıda yakını da aynı işi yapıyormuş.. yani bakıma ihtiyacı olan yaşlılara evde bakıyorlar.. ülkelerine döndüklerinde ise gerçekten ciddi bir birikimleri oluyor.. iki sene evvel Türkmenistan’a gitmiştim; ne kadar ucuz bir ülke olduğunu bilirim.. burada bir sene çalışıp orda araba alabiliyorlar.. ya da iki sene çalışıp bir ev..

tatilimin ilk günü, kolejden arkadaşlarımla buluşup basketbol maçı yaptık.. Yenibosna’da güzel bir salon bulmuşlar.. çok kalabalık olmayan, sakin bir yer..


yaklaşık iki saat, önce tek pota, sonra da çift pota maç yaptık.. pota altında biraz dayak yesem de karşılık vermekte pek zorlanmadım :)

yıllar sonra, okul takımındaki günlerimi aratmayan, harika bir gün yaşattılar bana, sağolsunlar.. maçı bir iki sayı farkla kaybetmiş olsak da başımız dik alnımız açık salonu terk ettik :)

Ankara’da basketbol hakemliği yapan bir bayan arkadaşım var.. keşke o da olsaydı diyorum.. maçın sonucu böyle olmazdı :)

zaten maçtan sonra beni aradı ve “n’oldu, kaybettiniz di mi?” dedi.. “ya boşver” dediğimde de başladı gülmeye..

maçtan sonra Noni’yle buluştuk, pardon D-Chic Girls’le :)

Noni’yi bilenler bilir.. blog aleminin divalarından biridir kendisi.. neşelidir, güzeldir ve doğaldır.. (siz bakmayın son yazısına.. eminim tekrar gelecek.. kısa bir mola hepsi bu)

Noni ve arkadaşlarıyla Kemancı’da başlayan gecemiz Roxy’de devam etti.. şahsen Roxy kısmından daha çok haz aldım.. kim demiş kışın ortasında olduğumuzu.. kendimi yazın ortasında Kaş’taki bir mekanda hissettim :)

çıkışta Bambi’de soluklandık biraz.. o saatlerde, yani gece 3’te bile Taksim’de trafik vardı..

Güzelim İstanbul..

uyumadı o gece.. her gece olduğu gibi..

uyumayan bir şehrin sokaklarında yürüdük hep birlikte..

tatilimin ikinci günü, Ankara’dan birlikte geldiğim arkadaşlarımla beraberdim..
Sevgili Yasemin ve Feryal..

Tünel’den başlayıp Ortaköy’de sonlanan fotoğraf dolu bir gündü benim için.. fotoğrafçı arkadaşlarımdan bir şeyler kaptım yine.. bu fotoğrafları zaman zaman sizinle paylaşıcam..

lafın kısası, ihtiyacım olan İstanbul Havası damarlarımda dolaşmaya başladı yine :)

sağlıklı günler..





* size bir soru.. kolajdaki tüm fotolara bakın ve ortak noktayı bulun...!

** o ben oluyorum :)