Saturday, December 12, 2009

Üstün Dökmen'den Dinlediklerim


Abant'ın son günü Üstün Dökmen'le birlikteydik.. yaklaşık 2 saat tecrübelerini bizimle paylaştı.. birkaç not...

yılgınlık ve yılmazlık

Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda B, C ve D planları da vardı.. A planı düşmanı Sakarya’da durdurmaktı.. B planı gerekirse Kars’a kadar çekilmek ve tüm yurtta savunma yapmaktı.. C planı ise başkenti Ankara’dan Kayseri’ye taşımaktı. D planı ise Bitlis’in Dağları’ydı.. o yörenin ağalarından birine sordu; "Bitlis’in Dağları bizi saklar mı?"
.. cevap gecikmeden geldi; “saklar Paşam!”..

hayatta her zaman B planınız olmalı.. A planınız geçerliyse sorun yok demektir ve herkes mutludur.. peki ya işler yolunda gitmezse? B planınız olmalı.. bu sizi daha güçlü kılar.. yılmadan yaşamalıyız, yılmaz olmalıyız..

ilişmek ve yerleşmek

biraz ona, biraz buna ilişerek yaşamak olmaz.. yerleşmeliyiz hayatın göbeğine.. neyi istiyorsak onu yapmalıyız; ama ilişerek değil, yerleşerek.. koltuğun ortasına oturmalıyız; hemen kalkacakmış gibi ucuna değil..

duygular ve düşünceler

duygulara saygılı olmalıyız; düşünceye ise saygı duymak zorunda değiliz.
yanınızda çalışan biri size geldiğinde ve “bunaldım !” dediğinde, bunu görmezden gelmeyin.. bu bir duygu ifadesidir.. saygı gösterin.. hatta şöyle bir tepki doğru olabilir, “ben de bunaldım, ama az kaldı, bitirelim şu işi !”

bence bu işi yanlış yapıyoruz, şöyle olmalı” dediğinde biri, bu bir düşüncedir ve buna saygı duymak zorunda değiliz.. ”hayır, doğrusu bu ve böyle yapmamız gerekiyor” gibi.

önyargılar

kediler nankördür.. eşekler inatçıdır.. tüm Çinliler birbirine benzer.. İngilizler soğuktur, gibi..

kediler nankör değildir.. sadece evcilleşme sürecini henüz tamamlamamış canlılardır, yani tam olarak evcil değildir.

eşek bir yükü taşırken birden durabilir ve sahibi ona durduğu için vurabilir.. halbuki eşeklerin görme duyusu çok kuvvetlidir.. patika üzerinde bir tehlike sezdiğinde ya da gördüğünde durur.. 200 metre ötedeki bir yılanı rahatlıkla görür..

tüm Çinliler birbirine benzemez.. öyle olsaydı, anneleri ya da babaları çocuklarını okula almaya gittiğinde çocuklarını bulamazdı :)

İngilizler soğuk değildir.. ben Sevgili Kate’den biliyorum :) geçen seneki mavi turda çok eğlenmiştik.. yatın üzerinde Kate’le oryantal yaptığımızı hatırlıyorum.. hatun başına bir eşarp sarıp cariyeler gibi dans etmişti :)

değişim

değişen koşullara uyum sağlayamayanlar hayatta kalamaz.. güçlü ya da büyük olmak yeterli değildir; esas olan ihtiyaçlara göre değişebilmektir.. evrimleşme her zaman vardı ve hep var olacak.. unutmayalım ki, şuanki Dünya gözümüzün algıladığı Dünya’dır.. halbuki atomun sadece onbinde biri çekirdektir, yani maddedir.. etrafımızda gördüğümüz cisimlerin sadece onbinde biri maddedir, gerisi ise uzay boşluğudur.. belki bizden sonraki nesiller bizim göremediklerimizi görebilecek şekilde evrimleşecektir..

paylaşmak istedim..







* yarın sabah İstanbul'a gidiyorum.. Cemile Sultan Korusu'na :)

Saturday, December 05, 2009

Kar Yağsın


eskiden haftasonları bana birşey ifade etmezdi.. cumartesi ya da pazar da nöbetlerim olurdu, ondan.. şimdilerde ise haftasonlarını iple çekiyorum.. “TGIF” gibi kısaltmalar nedense anlam kazandı birden..

bayramda Güzelim Amasra’daydım ve Zonguldak tabii.. dönüşte Antalya’ya gittim.. hani gemilerin karaya vurduğu akşam vardı ya; işte o akşam oteldeki odamda dalga seslerine inat uyumaya çalışan bendim.. halbuki gündüz hava inanılmaz güzeldi.. yirmi dereceye varan bir sıcaklık.. Antalya’nın havası bana Trabzon’u hatırlattı.. kışın böyleymiş.. bir yağmur bir güneş.. Sevgili Ece’den duyduğum söz doğru mu acaba? “Antalya’nın havasına ve kızına güven olmaz !” ben demiyorum Ece diyor, haha..

aynı gün Isparta’ya geçtik Sevgili Yeşim’le.. birkaç hocamızı ziyaret ettik ve tekrar Antalya’ya döndük.. bu arada Antalya-Isparta yolunu bilmeyen varsa, mutlaka görmeli.. Isparta’ya giden iki yol var, siz havaalanı tarafından gidin.. inanılmaz bir manzara.. vaktimiz olmadığından fotoğraf çekemedim, bir daha ki sefere mutlaka..

Antalya’da yemek için Shakespeare’i tavsiye ederim.. lezzet, servis, müşteri profili; herşey güzeldi.. oteller konusunda ise notum zayıf.. benim için de sürpriz oldu, ama öyle.. sadece deniz ve kumu biliyorlar.. şehir otelciliği yok.. ahh nerde Divan City Gayrettepe ...!!! hele mutfağı; SOUL.. neyse ki, ayın 13’ünde bir arkadaşımın düğünü var İstanbul'da.. otelim şimdiden belli..

yarın Abant’tayım dostlar.. 3 günlük “Medikal” toplantıları başlıyor.. yılsonu değerlendirmeleri yani..

kar yağsın diye dua ediyorum :)

Tuesday, November 17, 2009

Koç ve Bebiş

sizi yeni komşularım Koç ve Bebiş’le tanıştırayım..

isim babalarının ben olmadığı çok aşikar.. ben olsaydım “fındık, fıstık” gibi şeyler olurdu herhalde..

gerçi ikisi de delikanlı ve malum ay geldiğinde fantezilerini kimin üstünde deneyecekler çok merak ediyorum..

Koç ve Bebiş kelimenin tam anlamıyla iki farklı karakter.. hem de birbirine tamamen zıt iki karakter ..

aynı evde yaşayan, sahipleri aynı olan, aynı cins iki kedi nasıl bu kadar farklı olabilir, hayret ediyorum..

Bebiş çok utangaç.. hala beni gördüğünde kaçıyor..


Koç ise öyle değil.. inanılmaz meraklı bir oğlan.. girmediği delik yok.. ve çok daha cesur.. benden korkmuyor, hatta beni gördüğünde miyavlıyor, "beni de eve alsana.." diye..


ilk zamanlar Burhan Ağbi uyarmıştı, terasa açılan kapıları açık bırakma diye, “sonra senin eve alışırlar, baş edemezsin” demişti..

bir gün mutfak kapısı açıkken Koç eve girmiş.. ben de evden çıkarken kapıyı kapattım ve çıktım.. aradan 1-2 saat geçmeden Burhan Ağbi aradı..

"Timur, benim Koç senin evde.."

"nasıl olur ağbi? dışarı çıkarken koltukların altına bile baktım, belki eve girer de içerde unuturum diye.."

"ağbi sen bunları bilmiyorsun.. öyle bir yere saklanırlar ki, arasan da bulamazsın.."

"Burhan Ağbi sen merak etme, birkaç saat içinde evdeyim ağbi.."

derken eve geldim, kapıyı açtım ve karşımda Koç..

nasıl tırsmış anlatamam.. duvarın kenarından, duvara sürte sürte gidiyor.. mutfak kapısını açtım ve terasa çıkmasını bekledim..

bu arada içerdeyken boş durmamış, benim yatağa da işemiş vicdansız..

ben o koca yatağı sen işeyesin diye mi aldım uleeeyyynnn...!!!








*işte böyle dostlar, yeni komşularıma alışmaya çalışıyorum..

Sunday, November 08, 2009

Uzun Zamandır...


uzun zamandır, belki de ilk defa bugün, yapılması gerekenler listesinden uzakta, kafamı dinleme fırsatı bulabildim dostlar.. yeni evimde, terasa bakarak bu satırları kaleme alıyorum..

beni tanıyanlar bilir, şuanki işim öncekinden çok farklı.. artık aktif olarak doktorluk yapmıyorum.. hasta yok, yaralı yok, panik olan yaralı yakınları yok.. onun yerine müdür bey var.. müdür beyi karşılayanlar var :) derken sunumlar var, sunum sonrası yemekler var..

düşünüyorum da, bende değişen fazla birşey yok aslında..
yine ben benim.. sadece iş tanımım değişti o kadar..

ve artık çok daha yoğunum..
ve en güzeli de, sürekli güncel gelişmeleri takip etmek zorundayım..
bu da ister istemez kendimi geliştirmeme neden oluyor..

hayatta çoğu zaman yanlış kararlar almışımdır.. bunların başında da tıp fakültesini yazmak gelir..
ancak ilk defa doğru bir karar aldığımı düşünmeye başladım..

fotoğraf düne ait.. sunum yapmak için Antalya’daydım..
akşamki sunumdan sonra, ertesi gün şehirde kısa bir tur atma fırsatı buldum..

emin olun, Antalya kasımda da çok güzel..







* şimdi terasa çıkıyorum.. biraz çiçek tohumu toplamam lazım.. baharda yine ekeceğiz..
Burhan Ağbi tembihledi :)

Saturday, September 19, 2009

İş Öncesi Orient Express


herşey bir anda ne kadar çok değişebiliyor..

bugünlerde bu gerçeği sapına kadar yaşıyorum..

duraksız, soluksuz ve sürekli acelem varmışçasına..

gerçi, daha "oryantasyon" denen gevşek günlerdeyim ve kasırga öncesi süt liman her yer..

lüks oteller, eğitimler, yeni arkadaşlar, Beyoğlu Geceleri ya da Caddebostan Barları.. harika geçen Kıbrıs’ı saymıyorum bile..

akıp giden zaman dursun demeye başladım şimdiden :)

napalım, ben alışık değilim öyle her gün işe gitmeye..

hele "gömleğim ütülü mü?" gibi dertlerim hiç olmadı benim..

farkındayım, çağımızın en güzel icadı şu oryantasyon güzeli elbet yalnız bırakacak beni yakınlarda..

ve biliyorum ki, yeni çalışma hayatı tüm yoğunluğu ve belki de tüm stresiyle beni bekliyor..

lakin üzerimdeki tembelliği atmaya çoktan kararlıyım dostlarım..

tabii ki korkularım var; başarılı olamamak gibi..

ama korku değil midir, dosdoğru üzerine gitmekten başka antidotu olmayan..

tek dileğim, bu iş yoğunluğu içinde kendime vakit ayırabilmek..

blog şimdiden nasibini aldı ve korkarım daha çook uzak kalacağım nolie'dan..

bayramda Ankara’dayım ve sonra tekrar İstanbul..

bu arada, yeni evime hala taşınabilmiş değilim..

vakit bulursam onu da yapacağım :)








*Şeker Bayramı'nız kutlu olsun şimdiden..

selam ve sevgiler..

Friday, August 21, 2009

Ayrılış


istifa demek istemiyorum..

bunun adı ayrılış olmalı..

kardeşçe ayrılış..

biraz hüzünlü ve biraz heyecanlı bir ayrılış..

evet, Devlet Baba'dan ayrılıyorum..

bugün itibariyle ayrılışım netleşti..

bugün diyorum, zira devletten ayrılmak hiç kolay olmadı..

girmek bir gün sürmüştü, ayrılmak ise tam bir haftamı aldı..

valiye bile çıktım :)

mart ayından beri devam eden iş bulma çabalarım nihayet mutlu sonla noktalandı..

birinci mülakat, ikinci mülakat, sözlü ve yazılı yabancı dil sınavı, kişilik testi...

İnsan Kaynakları ile yaptığım düelloda kimse yaralanmadı çok şükür :)

bir ilaç firmasında, ki dünya devi bir şirket, medikal yönetici pozisyonunda işe başlıyorum..

Ankara'da çalışmaya devam edeceğim, çünkü şirket böyle istiyor..

ancak şirketin Türkiye Genel Merkezi İstanbul'da olduğu için İstanbul'a sık sık gidip geleceğim..

yarın olduğu gibi :)

ordan da Kıbrıs'a geçeceğim..

beş günlük Yaz Dönemi Toplantıları için..

çantamda tenis raketim olacak :)

ardından tekrar İstanbul ve bla bla...

Ankara'da istediğim teras katını geçen hafta kiraladım.. ev sahibim aynı zamanda yan komşum :)

harika bir insan.. iki kedisiyle yalnız yaşayan tam bir entellektüel..

evi kiralarken sadece 5 dakikada karar verdim, inanın..

ev kadar evin sahibini de sevdim.. yani yeni komşum Sevgili Burhan Abi'yi..

ve yeni araba.. biraz lüks sınıfında ama olsun.. medikal yöneticiye de bu yakışır :)

özetle, son bir ay inanılmaz yoğun geçti diyebilirim..

şuan herşey istediğim gibi gidiyor..

yeni iş..

yeni ev..

yeni araba..

yine de eksik olan birşey var sanki :)






herkes için en güzelini diliyorum dostlar..

kendime de "hayırlı olsun!" diyorum..

bir süre yokum..

görüşmek üzere..

hoşçakalın..








* denizde şapkasını ters takmış, gözlüklü birini görürseniz, işte o benim :)

Monday, August 10, 2009

Mavi Tur 09


22 yolcu ve 6 mürettebat için yapılan, yaklaşık 8000 TL'lık alışverişin resmidir bu :)

Marmaris Migros'u, Sevgili Buket'in öncülüğünde kuruttuk adeta..

söylendiğine göre Migros da bizden sonra alışverişe çıkmış :)

"niye Marmaris? turun başladığı yer Fethiye değil miydi?" gibi soruları duyar gibi oluyorum..
bu soruyu ben de kendime ilk gün sordum :)
anlatacağım..


tura başlamadan önce yatımıza erzak yükledik.

yolcular olarak uzun bir zincir oluşturduk ve yükümüzü elden ele taşıyarak yatımıza yerleştirdik.. aklınıza ne geliyorsa vardı, inanın..

Gürbüz Kaptan'a bir bakın..

"bi de bunları depoya yerleştirmek var" der gibi bakıyor :)

yük gemisine biner gibiyiz.. adım atacak yer yok..


içkilerimiz..

Yeni Rakı, Yeşil Efe, Jack Daniels, JB, Tequila, kırmızı ve beyaz şaraplar, biralar ve alkolsüz içecekler..

harbiden çok yiyici ve içici bir gruptuk :)


Karacasöğüt'ten demir aldık..

yani Datça Yarımadası'nın Gökova Körfezi tarafındaki başlangıç noktası diyebileceğimiz, harika bir koydan mavi turumuza başladık..

ilginç olan, mavi tur boyunca Datça Yarımadası'nı dolaşacağımızı hepimiz son gün öğrendik.. hepimiz derken 4 kişiyi kastediyorum..

daha da ilginç olanı, bunu o kadar çabuk kabullendik ki..

çünkü nereye gideceğimiz çok da önemli değildi.. önemli olan mavi tura katılmaktı..

üstelik Datça Yarımadası da önceden gitmediğimiz bir rotaydı..


ilk gece konakladığımız koy..

İngiliz Koyu ya da İngiliz Limanı..

aslında burası içinde birçok küçük koyu barındıran büyük bir koy.. bazılarının liman demesi de ondan..

milyon dolarlık yatlara komşu olmak da farklı bir duygu :)

hatta birisine yüzerek oldukça yaklaştım..


ikinci gün Knidos'taydık..

Datça Yarımadası'nın en ucundayız..


Datça'dayız..

Datça gittikçe şehirleşiyor.. eskiden beri gelip gidenlerin ortak düşüncesi malesef bu..


yatımızın zodiac'ı ile Datça'ya çıkıyoruz..

arkada gördüğünüz yatımız..

Datça'nın sandaleti ve bademi ünlü..

küçük bir sandalet dükkanına uğramadan gitmiyoruz..


Aktur'dayız..

aslında Aktur'a yakın bir koydayız..

bu fotoğraf Aktur'un güzelliğini tam olarak yansıtmıyor.. Aktur'a bir tepeden bakmak lazım.. zira birbirine sırtını vermiş iki koyun tam ortasında Aktur.. Amasra gibi..

Aktur'a gelir gelmez Sevgili Figen'in kulaklarını çınlattım tabii :)


bu denize girilmez de ne yapılır?

koyda sadece biz varız..


Hurmalık Koyu'ndayız..

koy küçük hurma ağaçlarından adını alıyor..

Sevgili Şener yine zodiac'ın başında.. kesin bir aktivite var.. ya ringo ya su kayağı ya muz ya da daha küçük koylara gezinti.. isteyen yatın kanosuna da binebilir..

burada bir anımı anlatmadan geçemiyeceğim.. Kadırga Koyu'nda yaşanan bir olay..

bendeniz su kayağı yapamaya çalışırken, yani kayak elbisesini giymiş, ayağımda kayak takımı, denizin ortasında yatayda oturur pozisyonda, zodiac'ı kullanan Şener'den başlangıç komutunu beklerken -pozisyonu umarım anlamışsınızdır, çünkü kilit nokta burası :)- yattakiler bana doğru geldiğini gördükleri bir tür kılıç balığını nasıl olduysa köpek balığı zannetmişler ve panik olmuşlar.. o sırada benim gibi denizde olanlar belki de hayatlarının yüzme rekorunu kırıp kendilerini yatın merdivenine atmışlar.. ve tüm bu olanlardan benim haberim bile yok.. çünkü yattan yaklaşık yüz metre ötedeyim ve tek düşündüğüm düşmeden su kayağı yapabilmek.. ve ne olduysa Şener birden beni bırakıp zodiac'ı yata doğru sürdü ve Gürbüz Kaptan'ı aldı.. aradan bir iki dakika geçmeden Şener ve elinde zıpkınla Gürbüz Kaptan yanıma geldi.. ve ben hala neler olduğunun farkında bile değildim..
o sırada Sevgili Özden Abla beni o vaziyette görünce içinden dua etmiş..
ve başlamış söylenmeye,
"ya alın şu çocuğu denizden, şimdi köpekbalığı kıçından ısıracak" haha..

neyse, ortada dolanan köpek balığı falan değildi tabii.. kılıcı olmayan, mavi yüzgeçli bir tür kılıç balığıydı..
sonradan ben de o balığı gördüm.. inanılmaz güzel bir balıktı..
Gürbüz Kaptan zıpkınla bunlardan çok avlamış..
sadece temmuz ayında yumurta bırakmak için kıyıya gelen dev bir balık..


Selimiye..

salyangoz kabuğunu andıran koyuyla, en rüzgarlı havalar da bile sakin olan deniziyle bizi karşılıyor..

Selimiye az sayıda pansiyonu olan, hatta banka şubesi bile bulunmayan, küçük bir kasaba..

geldiğimiz gün pazarı varmış.. oraya gittik..


Selimiye'nin kumsalında yürüdük..

denize sıfır diyebileceğim pansiyonlar gerçekten güzel..


Emel Sayın Koyu..

Hisarönü Körfezi'nde..

koyun adını duyunca çok şaşırdım..

zira hala hayatta olan birisinden bahsediyoruz.. Kleopatra değil..

düşünsenize; kendi adınızı taşıyan bir koy olduğunu.. bazı insanlar ne kadar da şanslı di mi?


Dirsekbükü..

başparmağınız ve işaret parmağınızla bir hilal yapın ve hilalin uçları yukarıya baksın.. işte size Dirsekbükü..

karayolu yok.. gittiğimiz birçok koyda olduğu gibi..

koyda sadece yat müşterilerine hizmet veren bir balık lokantası var..


Bozburun açıklarındayız..

Kızıl Ada'nın hemen yakınında..

yanımızdan geçen katamaranı selamlıyorum..


kamaralar ne kadar konforlu da olsa güvertede yatmanın keyfi çok başka..

şuan saat sabahın 6'sı :)

birazdan Salih Kaptan'la balığa çıkacağız..


işte Salih Kaptan ve küçük balıkçı teknesi..

Salih Kaptan Bozburunlu..

önceki yazımda da bahsettiğim gibi gerçek bir denizci ve aynı zamanda yat ustası..


tur boyunca her gittiğimiz yerde en büyük yat olmaya çok alışmıştık..

bizden daha büyüğünü ve lüksünü görünce önünde saygıyla eğilmekten başka yapacak birşey yok ne yazık ki :)

tabii parası da ona göre.. haftalık kirası yıllık gelirimden bile fazla..

burası Serçe Koyu..

Dirsekbükü gibi hilal şeklinde bir koy.. yalnız onun kadar bakir değil.. karayoluyla ulaşmak mümkün..


son gün..

artık dönüş yolundayız..


ve Marmaris..

sabah erken saatlerde limana vardık..
ve uzun bir kahvaltı sonrası arkadaşlarımızla vedalaştık ..

yine harika bir turu geride bıraktık..
ve yeni arkadaşlar edindik..

soframızda eksik olan hiçbir şey yoktu..
ahtapot da yedik lagos da..
viski de içtik rakı da..
puromuz da vardı nargilemiz de..

geceleri, yelken direkleri arasına gerdiğimiz bezde, projektörle film de seyrettik..
Santana ve Sting'in konserini de..
yetmedi, adımızı projektörle tepelere yazdık..

daha ne olsun dostlar?

İşte Mavi Tur 09 !!!








*çarşamba günü İstanbul'dayım..

Thursday, July 23, 2009

Canım Annanem




"taş atana ekmek atın !" derdi annanem..

torunlarını işte böyle büyüttü..

iyilik meleği, güzeller güzeli annanem..

mekanın cennet olsun...

Sunday, July 19, 2009

Teşekkürler

bir haftalık Mavi Tur ve ondan önceki Kütahya ve Turunç günlerinden bir sonraki yazımda bahsedeceğim..

ancak öncelikle teşekkür etmek istediğim birileri var..

Sevgili Kaptanımız Gürbüz Ağbi’den başlayalım..

varlığını genelde yatın dümenindeyken hissettiğimiz, seyir dışında bir köşede oturup sessiz sedasız rakısını yudumlayan, benim ısrarlı sorularıma bıkmadan ve usanmadan cevap veren, hayatı denizlerde geçmiş usta kaptanımız..

Sevgili Şener..

yemek vakti geldiğinde sofrayı düzenleyen, yemek sırasında yanıbaşımızdan ayrılmayan, gerekli gereksiz her talebe anında cevap veren, yatın neresinde olursak olalım içkimizi hemen hazırlayıp getiren, deniz sporlarında (ringo, su kayağı) yatın zodiac’ını kullanan ve bize koçluk yapan; kısaca garsonumuz, barmenimiz ve koçumuz, yani herşeyimiz Sevgili Şener..

Sevgili Aşçımız Erdal..

en baba aşçılara taş çıkartan, inanılmaz lezzetlere imza atan, hep ama hep güler yüzlü Sevgili Erdal..

yatta staj yapan öğrenciler Tolga, Yusuf ve Akçakocalı Mehmet..

Mehmet’i ayırıyorum izninizle, hemşom sayılır da ondan :)

balık tutarken yanıma gelen ve “ağbi bu kova yetmez, daha büyüğünü getireyim” diyerek beni motive eden Mehmet :)

ve teşekkürlerin en büyüğü ona..
yatımızın ustası, yani 36 metrelik yatı kendi elleriyle yapan, aynı zamanda yatın sahibi ve asıl kaptanı olan, bugüne kadar tanıdığım en büyük denizci Salih Usta ya da Salih Kaptan..

turumuzun ilk gününde ve son gününde bizi yalnız bırakmadı Sevgili Salih Kaptan..

evinden Balık Pastırması getirdi..

8 kiloluk bir Akya’dan yapılan Balık Pastırması.. parayla alamayacağınız nadir lezzetlerden biri..

yapımı 1,5 ay sürer ve sadece özel olarak yaptırırsınız; balık lokantalarında bulamazsınız..

yetmedi, son gün kendi teknesiyle bizi alıp Bozburun açıklarında balığa götürdü.. yaklaşık 60 metre derinliğe olta salladım sayesinde.. tuttuğum mercan ve izmaritlerle inanılmaz bir keyif yaşattı bana..

kısaca gerçeküstü bir mavi tur yaşadık hep birlikte..

başta Salih Kaptan olmak üzere, sizlere sonsuz teşekkürler..

çıtayı öyle bir yükselttiniz ki, korkarım bundan sonraki mavi turlarda sizleri arayacağız..

sevgiler..









*fotoğraflar sonra..

Wednesday, July 08, 2009

Vakti Geldi..

eveet, vakti geldi Mavi Tur'un..

yarın sabah erken saatlerde Ankara'dan yola çıkmayı düşünüyoruz..

seher vakti yola çıkmak güzel olur.. yollarda sadece siz olursunuz.. ve muhabbet de gırla olur :)

Mavi Tur cumartesi başlayacak..

başlangıç noktamız yine Fethiye..

geçen seneden farklı olarak bu kez kuzeye doğru yol alacağız.. Göcek ve Marmaris Koyları bizi bekliyor..

ayrıca ufak bir ayrıntı.. bu seferki tekne değil, gemicik :)

tam 36 metre..



geçen sene katıldığım mavi turdan birkaç fotoğrafı sizinle paylaşmak istiyorum.. ikibinsekizdeki yazımda yer veremediğim harika fotoğraflar..


ilk fotoğraf Üçağız'dan..

sadece birkaç pansiyonun olduğu küçük bir balıkçı kasabası..


Kale Köyü..

Üçağız'a çok yakın..


yine Kale Köyü..

köye karadan ulaşım yok.. burada tekneler konuşur :)


Kekova Adası..

Türk Bayrağı'nın güzelliğine bakın..


Kaş'ı görmelisiniz..


Kalkan yakınlarında bir koy..

Kalkan civarında çok fazla koy yok.. bu yüzden olsa gerek bir koyda on-onbeş yatla karşılaşmanız çok doğal..

bu fotoğrafın kadrajında görünmeyen onlarca yat vardı..


Fethiye Babadağ..

yamaç paraşütçülerinin kutsal mekanı :)

Gemiler Adası'nın hemen yakınına demir atmıştık..


Gemiler Adası..

Antik Çağlarda ada değilmiş.. oluşan depremler ve toprak kaymalarıyla anakaradan kopmuş ve bugünkü halini almış..

iyi ki de kopmuş :)


Akdeniz'den daha güzeli var mı? Tanrılar bile burayı seçmiş..

mavi ve yeşilin dayanılmaz güzelliği..


son geceden bir fotoğraf..


ne dersiniz?
sizce de güzel olmadı mı bu nostalji turu :)


görüşmek üzere..
sağlıklı ve mutlu kalın..








* bıçkın delikanlı da olsaydı süper olacaktı :)

Monday, June 22, 2009

7Kapı


Sevgili Yasemin’le dün akşam 7Kapı’daydık.. tavsiye ederim.. Bahçeli’de olup da, cistak cistak geçen arabalı zibidilerden uzakta, biraz Kumkapı havasında, belki de Ankara’daki nadir mekanlardan birindeyiz..

Yasemin’le sohbet etmek çok keyiflidir, çünkü düşündüğünü pat diye söyler :)

ben de tam bunu istiyordum.. yani biraz dertleşmek ve Yasemin’le şu kafamı kurcalayan iş konusunu karşılıklı konuşmak istedim.. bunun için de en iyi yerin 7Kapı olduğunu düşündüm..

düşünün bir kere, zaten dobra bir bayanı içkili bir mekana götürürseniz ne olur.. canınıza okur :)

ve başladık konuşmaya..

Timurrrr (o hep öyle der) sen yapamazsın..

bir kere sen rahatına düşkün bir adamsın.. sıkıntıya gelemezsin.. hep gezmek dolaşmak istersin.. mesai mefhumunun olmadığı bu işler sana göre değil..

adam seni gecenin bi vakti arayacak ve toplantıya çağıracak ve sen o sırada arkadaşlarınla olacaksın.. o an ne yapacaksın veya ne düşüneceksin?

sonra hep şık olmak zorundasın.. toplantılar, kongreler şunlar bunlar.. evet, belki daha fazla kazanacaksın ama harcaman da ona göre fazla olacak..

hem şu an çok stabil bi hayatın var.. herkes yıllarca koşturur sonra rahat bir iş arar.. sen ise rahat bir işi bırakıp(yani sence rahat bir iş) o koşuşturmanın içine girmek istiyorsun..

hem sen presentable falan da değilsin..


haha sohbetin en keyifli anı da burasıydı.. "sen kel, fodul bi adamsın, ne presentable’ı" demek istedi sanırım haha

"ya Yasemin istiyorum ama.. en azından denemek istiyorum.. olmazsa olmaz.. doktora iş mi yok ya.. hiçbir şey bulamasam, gider özel bi hastanede nöbet tutarım.."

tamam haklısın.. denemek istiyorsan dene tabii, ilerde keşke yapsaydım demezsin en azından..

ama Timur sen dürüst bir insansın.. O Dünya'da neler dönüyor haberin var mı?
(pazarlama sektörünü kastediyor)

sen yapamazsın!

ve konuşmanın en veciz kısmı.. ve benim de favorim;

“onların hiçbiri sen değilsin !!!”

Yasmincim (ben genelde öyle derim) sağol, iyi ki varsın..

peki bu konuşmadan sonra değişen bir şey var mı?

hayır yok :)

denemeye kararlıyım...

Thursday, June 18, 2009

Maslak'ta Bir Plaza


kuru temizlemeden yeni çıkmış, çakı gibi ütülü takım elbisemle içeri girdim.. elbise çakı gibi de, içindeki o kadar dik durabiliyor mu çok emin değilim :)

kapıdan girerken fark yüzünüze çarpıyor adeta.. fazlasıyla abartılı güvenlik önlemlerine bakıyorum bunlar da nedir diye.. tamam, hastanelerde de vardır güvenlik önlemleri ama orda amaç hastaların sağlığını korumaktır.. buradaki ise tamamen size bir suçluymuşçasına davranan mekanik ve biraz da hümanik bir sistem..

danışmaya yaklaştım ve "falanca şirketle randevum var" dedim..

hemen telefona sarıldı ve “Timur Bey geldiler efendim” dedi, danışmadaki cici bayan..

sonra da, okey almış olsa gerek, “buyrun siz biraz oturun, ben sizi çağıracağım” dedi..

bu sırada plazaya giren çıkanları izlemeye başladım..

çalışanlar retina kontrolünden geçerek içeri giriyor.. benim gibi dışarıdan gelenlerin ise danışmadayken fotoğrafı çekiliyor ve bunun bir örneği yaka kartı olarak size veriliyor.. ve randevu aldığınız kişi okey dedikten sonra içeri girmenize izin veriliyor.. kiralık kasa dairesine iner gibiyim.. pardon bu sefer inmiyorum çıkıyorum.. sayısını hatırlamadığım asansörlerden biriyle..

derken iş görüşmesi başlıyor..

İKY Uzmanı gayet saygılı ve kurallara uygun hareket ediyor.. içeri girer girmez önündeki forma birşeyler not ediyor.. tahminim, görüşmeye zamanında geldiğimi ve yukarda bahsettiğim çakı gibi takım elbisemle presentable(!) olduğumu kaydediyor :)

görüşmeci son derece profesyonel.. masanın üzerinde, görüşmecinin hemen yanında daha önceden göndermiş olduğum bana ait CV gözüme ilişiyor.. ve sorular başlıyor..

sanırım bir insan için en zor olan şey, kendini olduğundan daha iyiymiş gibi gösterme çabası içine girmesi.. görüşme sırasında olabildiğince dürüst davransam da bazı yerlerde kendi kendime OHA! dediğim anlar da olmadı değil :)

galiba biz insanların doğasında var bu.. hep yukarda olma isteği.. ben böyleyim ben şöyleyim havası..

görüşmenin en sevdiğim kısmı “ben de seçici davranıyorum, her şirkete başvurmuyorum” dediğim andı :)

bilemiyorum, burada yanlış mı yaptım yoksa doğru mu, ama gerçek buydu.. eminim karşı taraf için fazlasıyla itici bir yaklaşım olmuştur..

ve eminim adam içinden,

“ya senin gibi kaç kişiyle görüşüyoruz haberin var mı?"

ya da

“sen kendini ne zannediyorsun?” demiştir..

napalım, aldığımız onca İnsan Kaynakları dersi bile içimizdeki o Yüksek Ben’i törpüleyememiş..

zararın neresinden dönersek kardır diyerek, ücret konusunda fazla abartmıyorum ve ayaklarımın yere bastığını hissediyorum çok şükür :)

görüşmenin sonunda Sevgili İKY Uzmanı, “Timur Bey bu pozisyon için 14 kişiyle görüşme yapacağız” dedi..

yani elemem gereken daha 13 kişi var sevgili okurlarım..

ve üstelik tekrardan görmeyi çok istediğim bir hatunla da görüşebilmiş değilim!

özetle, geçen haftaki İstanbul ziyaretim, bana yeni KGS kartımı deneme fırsatı vermesi dışında çok verimli geçmedi, üzgünüm !








*Mavi Tur planımız hazır.. ayrıntılar sonra..

Tuesday, May 26, 2009

Sude


masumiyet arayan bir kortezan mı yanımda yatan

yoksa ben miyim iki metrekare yerde sevgi arayan

masaya bırakılan para kimin canını daha çok yaktı acaba

Şömine’de dans ederken biten iki votkayı hatırlattı bana

farkında mısın, herkes bize bakıyor

bu dallama bu kızı nerden bulmuş diyen bakışlar bana

bana sen lazımsın diyen bakışlar sana

niye bu kadar güzelsin sanki

dudaktan öpüşmez kortezanlar bilirim

peki biraz önce olan neydi

biliyor musun, aşkı sende aramaktan korkar oldum

ama ne yaparsan yap, sevdiğim biri var biraz uzaklarda

yalan olmayan belki de tek şey

yalan koca dünyada...








* mavi tur planları yapılmaya başlandı yine..

* iş konusunda ilerleme yok ne yazık ki, olursa ilk sizin haberiniz olacak söz :)

Tuesday, May 05, 2009

Haftasonu Amasra


teknemiz..

fotoğraftakiler biz değiliz.. teknemizin kıyıya yanaşmasını bekliyoruz..

Amasra'da saati 50 Lira'ya bu büyüklükte bir tekneyi kiralamanız mümkün..

Amasra'nın yakınındaki koyları gezmek ve denize girmek çok keyifli olurdu, lakin bizim niyetimiz biraz farklı :)

balık tutmak için burdayız.. hem deniz sezonu daha açılmadı.. burası Karadeniz !


cuma öğlen saatlerinde Amasra'daydık.. geldiğimizde hava beklediğimizden çok daha iyiydi.. ancak balığa çıktığımız cumartesi günü hava parçalı bulutlu ve biraz da yağışlıydı..

yani tam da balık havası :)


Bedri Kaptan..

yıllarını denize vermiş, çok gezmiş ve çok görmüş bir denizci..

yol boyunca, "mazota zam geldi, ama biz zam yapmadık", "zaten bu işten para kazanmıyoruz ki", "beş senede teknenin parasını zor çıkardım" dedi durdu :)

canın sağolsun Bedri Amca !


işte Karadeniz budur!

gümüş rengi denizi ve kıyıdan sabırsızca yükselen yeşil tepelere taç olmuş yağmur bulutları..

ürkütücü görünebilir ama korkmayın, bugün denizimiz sakin..


evet, oltalar hazır.. eğer oltanız yoksa sorun değil, Bedri Kaptan'da yeterince var :)

hem kıyıya yakınız hem de yeterince uzak.. rüzgar yok, yalnız hava biraz soğuk..


denizin rengi inanılmaz!

benim bile alışık olmadığım bir renkte.. yeşilin her tonuyla içiçesiniz..


fotoğrafta da görüldüğü üzere teknede yer değiştirmek hiç de kolay değil..

ve evet, o koca popo bana ait.. kızlar sağolsun.. "anı" yakalamakta çok ustalar :)

yerimizi de bulduğumuza göre, balık tutma vakti geldi demektir.. Özgen arkada, ben de teknenin ön tarafındayım.. ve çok olmadan, önde olduğuma pişman olacağım.. niye mi?

birazdan yunuslar teknenin arka tarafına gelecek ve ben elimde fotoğraf makinemle onları çekmek yerine, ön tarafta elimde oltayla sap gibi kalacağım :)


doğa muhteşem..

ancak balıktan yana kısmetimiz pek yoktu.. balıkla dolu bir kova fotoğrafı çekmek çok isterdim, ama nerde?.. Özgen'in tuttuğu 3-5 mezgit hepsi o !

balıkçılar erken geldiğimizi söylediler..

bir balıkçının sözü çok ilginçti:

"yerli çilek çıktığında gelin, o zaman balık çok olur"

"ya da Avu Çiçekleri açtığında gelin!"


Amasra'da her yerde Barış Akarsu'nun fotoğraflarını görebilirsiniz..


evet, dönüş vakti..

yunuslara el sallıyoruz :)






* bugün NoLiE'nın doğumgünü.. ilk yaşınını tamamladı :)

* mutlu yıllar NoLiE!